Istanbul’un gri bulutlu yağışlı günlerine
gireceğimizi görünce hava raporunda hemen geri kalan yerleri merak edip kontrol
ettik. Bir tek doğu karadeniz güneşli görünüyordu. Zaten oldum olası oralara
kaçmak için fırsat kollarken tam zamanıdır gitmenin diyip koyduk çantaya iki
parça eşya düştük yollara. Öğleden sonra üç gibi trabzonda, beşe doğru akşam
yemeği için Rize'deydik. Huzur restaurant çeşitliliği ve temizliği ile 1966 dan
beri hizmet veriyor yöre insanına ve bizim gibi damak tadına düşkünlere.
Mevsim başka olsa yaylalar tercihimiz konaklama da
ancak Mevsim şartlarını ve hizmet kalitesini düşününce Çamlıhemşin konaklamak
için doğru adresdi. Şuşe hem konaklamak hem keyifli vakit geçirmek için
birebir. Burada konaklarsak sabaha erken başlayabilir güzel güneşli havayı
sonuna kadar değerlendirebiliriz diye düşündük.
Sabah yöreye yakışır bir kahvaltı ile güne
başladık. Hangi yolların açık ve gidilebilir oldugunun bilgilerini alarak
düştük yollara. Zil kale yolumuzun üzerindeydi. Yapım tarihi belli olmayan kale
bölgede görülesi yerlerden.
Yollar bizi Çat köyüne kadar götürdü. Yeni yeni
uyanmaya başlayan doğa, bahar yaz aylarında ki kadar olmasa da coşkun akan
sular, uzaklarda karlı dağlar... Benim için tam bir şölen. Her anı içime çekmek
her anını hafızama kazımak istiyorum. Çat köyü bu noktada gidilebilecek son
nokta. Papatyalarla kaplanmış yaylada biraz yürüyüş yapmak her yerde yağış
olduğunu bilip, burada yarım kollu tsirtlerle dolaşmak insana ayrı bir keyif
veriyor.
Bir kahve molası verecekseniz sizde dönüş yolunda
sizi bekleyen Çiçiva'nın balkonunda verin.
Bu bölgeye gelinip aydere çıkmadan olmaz. Ayder çok
kısa sürede fazla turistik olup çıkmış. Yapılaşma diz boyu, şu halini gördükten
sonra yazın olabilecek kalabalığı düşünmek bile
istemiyorum. Bence hala yetkililerin bu çirkin yapılaşmaya ve düzensizliğe dur
diyebilecekleri bir noktadalar.
Yayla yürüyüşlerine geldiğimizde günün yorgunlugunu
atmak için adet haline getirdiğimiz thermal keyfi bu gelişimizde de olmazsa
olmazımızdı.
Akşam çıtır çıtır yanan şömine önünde benim için
özel yapılan gelin ketesini yerken daha önceki gelişlerimizde edindiğimiz
harika dostlarımızla sohbet ederek geçirdik. Bu arada kete için tekrar
teşekkürler.
Yeni günle beraber yine yollara revan olduk.
Mencuna şelalesi ilk durağımızdı. Ancak şelaleye ulaşmak için aracı
bıraktığımız yerden yaklaşık iki km lik harika bir yürüyüş güzergahı bizleri
bekliyordu. Emin olun o manzara için değer o canım doğa yürüyüşü. Vardığınız
yerde sizi muazzam bir şelale ve üzerine kurulmuş ahşap köprü bekliyor.
Hava güzel vakit bol...Borçka tarafına kara göle
gidelim istedik. Kıvrıla kıvrıla dağlarda, bir taraf orman, bir taraf gözünün
alabildiğine çay bahçeleri, bir taraf bulut denizi derken epey yükseldik
dağlarda. Artık iklim değişti, dağlar karlara bezendi. Gittiğimiz yere kadar
gideriz devam diyip, Bu mevsimde nasıl olur acaba Karagöl diye düşündük.
Maalesef ulaştığımızda milli parkın kapalı olduğunu görüp dönüş yoluna geçtik.
Bana göre oraya yazın, buraya kışın gidilir diye
kategorize etmeye gerek yok. Her mekanın her mevsim ayrı bir güzelliği var.
Ksa keyifli doğa ile başbaşa geçen kısa doğaçlama
seyahatimizden artık geriye dönüş vakti gelmişti. Son gecemizde Rize de
konaklayıp sabahına trabzon ve istanbula tekrar dönüş yaptık. Aklımız da ise
her anı unutulmazlar bölümüne eklenen anılarımız kaldı.